Anasayfa Hakkımızda Kadromuz Vekaletname Çalışma Alanlarımız İçtihatlar Sorular & Cevaplar Kariyer İletişim

Yol Tarifi

İçtihatlar

Tacirin Basiretli İş Adamı Gibi Davranma Yükümlülüğü



Tacir, Türk Ticaret Kanununun temel kavramlarından birisidir. Türk Ticaret Kanununa göre tacir, bir ticarî işletmeyi, kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimsedir. Bunun dışında, bir ticarî işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo ve sair ilan vasıtaları ile halka bildirmiş ve işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır.

Her tacir, tüm ticarî faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmek, sağduyu sahibi olmak, ileriyi düşünmek ve işlemlerini ona göre organize etmek zorundadır 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 18/2 maddesi gereğince, tacir, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş adamı gibi hareket etmesi gerekmektedir.

 

MADDE 18

(1) Tacir, her türlü borcu için iflasa tabidir; ayrıca kanuna uygun bir ticaret unvanı seçmek, ticari işletmesini ticaret siciline tescil ettirmek ve bu Kanun hükümleri uyarınca gerekli ticari defterleri tutmakla da yükümlüdür.

(2) Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir.

(3) Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.

(4) Tacir sıfatına bağlı olan diğer hükümler saklıdır.

 

 

 

11. Hukuk Dairesi

2014/13668 E.

2014/20084 K.
MAHKEMESİ : İ…12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/05/2014
NUMARASI : 2013/342-2014/171


Taraflar arasında görülen davada İzmir(Kapatılan) 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 08/05/2014 tarih ve 2013/342-2014/171 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:


Davacı vekili, müvekkilinin taşınmak üzere davalıya koli içinde davlumbaz teslim ettiğini, emtianın taşıma sırasında hasar gördüğünü, alıcının ürünü teslim almadığını ileri sürerek, 3.729,95 TL'nin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.


Davalı vekili, TTK 862 ve 864. maddeleri uyarınca yetersiz ambalajlamadan dolayı taşıyıcının sorumlu olmayacağını, emtianın taşıma öncesi değeri ile hasar sonrası değerinin belirlenmesi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.


Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davalının basiretli bir tacir gibi uygun ambalajlama yapılıp yapılmadığını tespit etmesi, gerektiğinde hataları düzeltmesi gerektiği, emtianın davacı tarafından hatalı olarak ambalajlandığı savunmasının basiretli bir tacir davranışı olmadığı, davacının tamir görmüş bir ürünü satmaya zorlanamayacağı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, 3.575 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.


Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.


Dava, taşımadan kaynaklanan tazminat istemine ilişkin olup, davalı taraf hasarın yetersiz ambalajlamadan kaynaklandığını, tazminatın taşıma öncesi değerle hasar sonrası değer arasındaki farka göre belirleneceğini savunmuş, mahkemece davalının basiretli tacir gibi uygun ambalajlama yapılıp yapılmadığını tespit etmesi, gerektiğinde hataları düzeltmesi gerektiği, emtianın davacı tarafından hatalı olarak ambalajlandığı savunmasının basiretli tacir davranışı olmadığı, davacının tamir görmüş bir ürünü satmaya zorlanamayacağı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir. 6102 Sayılı TTK'nun 862. maddesinde gönderenin, eşyayı ziya ve hasardan koruyacak ve taşıyıcıya zarar vermeyecek şekilde ambalajlamak zorunda olduğu, 878. maddesinde ise gönderen tarafından yapılan yetersiz ambalajlamanın taşıyıcıyı sorumluluktan kurtaracağı hususları düzenlenmiş olmakla birlikte, ambalajlama gönderene ait olsa bile taşıyıcının malın sağlam ve tam olarak teslimi sorumluluğu çerçevesinde gerek istifleme gerekse ambalaj itibariyle taşımaya uygunluğu noktasında denetleme görevi mevcuttur. Ambalaj itibariyle taşımaya uygunluk genel görünüş itibariyle yapılacaktır. Şayet hasar, salt emtianın ambalaj içine doğru ve sağlam yerleştirilmemesinden kaynaklanmış ise ambalaj içini kontrol imkanı olmayan hallerde taşıyıcının bir sorumluluğunun olmayacağı kuşkusuzdur.


Ayrıca, 6102 Sayılı TTK'nun 880. maddesine göre tazminatın eşyanın taşınmak üzere teslim alındığı yer ve zamandaki değerine göre hesaplanması ve eşyanın hasara uğraması halinde teslim alındığı tarihteki hasarsız değeri ile hasarlı değeri arasındaki farka göre belirlenmesi gerekmektedir. Yine, 882. maddesi uyarınca hasar durumunda ödenecek tazminatın gönderinin net olmayan ağırlığının her bir kilogramı için 8,33 özel çekme hakkını karşılayan tutar ile sınırlı olduğu düzenlenmiştir.


Somut olayda, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporundaki açıklamalar ambalajlama konusunda yetersiz olduğu gibi, hasara ilişkin olarak belirlenen tazminat miktarı hesabında da TTK'nun 880 ve 882. maddeleri nazara alınmamış, taşıma konusunda uzman olmayan bilirkişi raporuna itibar edilerek hüküm kurulmuştur.
Bu itibarla, mahkemece taşıma konusunda uzman bilirkişiden rapor alınarak, davaya konu emtianın uygun şekilde ambalajlanıp ambalajlanmadığı, hasarın salt emtianın hatalı ambalajlamasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı, davalı taşıyıcının nezaret borcu kapsamında müterafik kusuru bulunup bulunmadığı belirlenerek, TTK'nun 880. maddesine göre emtianın teslim alındığı yerdeki hasarsız değeri ile hasarlı değeri arasındaki farka göre tazminat tutarı hesaplanarak, TTK'nun 882. maddesi uyarınca taşıyıcının üst sorumluluk sınırı tespit edilerek, neticesine göre bir karar vermek gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.


SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarını kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 19.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

 

 

 

11. Hukuk Dairesi

2015/13317 E.

 2016/3073 K.
MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ


Taraflar arasında görülen davada.... Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 11/03/2015 tarih ve 2014/12-2015/262 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:


Davacı vekili, müvekkilinin ticari faaliyeti sırasında, davalı..... tarafından keşide edilen, keşide yeri..., keşide tarihi, 6.9.2013 olan 20.000,00 TL bedelli, keşide yeri..., keşide tarihi 03.08.2013 olan 11.405,32 TL bedelli iki adet çeki teslim aldığını, söz konusu çeklerin tahsil amacıyla muhatap davalı bankaya ibraz ettiğinde çek üzerine “işbu çek boş olarak kaybedilmiştir, çekteki imza hesap sahibi firmaya ait değildir, bu nedenle üzerinde herhangi bir işlem yapılamamıştır” ibaresi yazılarak bedel ödenmeksizin müvekkiline teslim edildiğini, davalı banka yetkililerinin söz konusu çeklerin yer aldığı çek defterinin bastırdıktan sonra muhatap şubeye teslimi için gönderildiği sırada kargo şirketince kaybedilmiş olabileceğini belirttiklerini ileri sürerek çek bedelleri toplamı 31.405,32 TL'nin yasal faiziyle davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.


Davalı..... vekili, müvekkilinin diğer davalı bankadan çek karnesi talep etmediği gibi çek karnelerinin basımından da haberi olmadığını, dava konusu çeklerin müvekkil şirket tarafından keşide edilmediğini, üzerinde yer alan imzaların şirket yetkililerine ait olmadığını, müvekkili ile davacı şirket arasında ticari ilişki bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.


Davalı .. vekili, diğer davalı şirket adına bastırılan dava konusu çeklerin bulunduğu çek karnesinin müvekkil bankanın merkezinden muhatap şubeye sevki sırasında kargoda kaybolduğunu, söz konusu çekler nedeniyle müvekkilinin ödeme yükümlülüğünün bulunmadığını, davacının basiretli tacir gibi davranmayıp zarara kusuruyla sebebiyet verdiğini savunarak davanın reddini istemiştir.


Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı ...... tarafından talep olmaksızın diğer davalı tarafından çek karnesi bastırıldığı, karnenin şubeye sevki sırasında kargoda kaybolduğu, çekler üzerinde yapılan incelemede keşideci imzasının davalı şirket yetkililerine ait olmadığının anlaşıldığı, davacı tarafın davalı şirket ile aralarında çek ilişkisi doğuracak münasebete dair delil sunulmadığı, davacının zararının davalıların kusurundan kaynaklanmadığı, davacının çekin teslim alınması sırasında basiretli tacir gibi davranmadığı, gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.


1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.


2- Dava, davacının hamili bulunduğu karşılıksız kalan çekler nedeniyle çek bedellerinin davalılardan tahsili istemine ilişkindir. Somut olayda, davalı banka tarafından müşterisi olan diğer davalı.... adına çek hesabı açılması ve çek karnesi bastırılmasına ilişkin bir talebi olmaksızın bastırılan çek karnesinin banka şubesine sevki sırasında kargoda kaybolduğu, söz konusu çek karnesini eline geçiren meçhul sahısların davacıya alacağına karşılık olarak bu çek karnesindenden keşide edilen toplam 31.405,32 TL tutarında iki adet çeki verdiği, davacının çekin lehtarı olması nedeniyle kendisinden sonra başvurda bulunabileceği başka şahısların da bulunmadığı, çeklerin bankaya ibrazı sonrasında çek bedellerinin davacıya ödenmediği hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık söz konusu çek bedellerinin tahsil edilememesi nedeniyle davalıların sorumlu olup, olmadıkları noktasında toplanmakta olup, davacıyla arasında ticari ilişki bulunduğu kanıtlanamayan ve dava konusu çek karnesinin kaybında kusuru ispatlanamayan davalı.... yönünden davanın reddinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.


5941 Sayılı Yasa'nın 2. maddesi uyarınca bankalar, ilgili kişinin talebi üzerine yapacağı araştırma sonrasında ve aranan şartları haiz müşterileri adına çek hesabı açıp çek karnesi bastırabilirler. Davalı banka tarafından, müşterisi olan diğer davalının çek hesabı açılması ve çek karnesi bastırılmasına dair talebi olmaksızın çek karnesi bastırılmış, bastırılan çek karnesi kargo şirketince taşınma sırasında kaybolmuştur. Güven kurumu olan bankalar en hafif kusurlarından dahi sorumlu olup, izah edilen olaylar uyarınca dava konusu çeklerin piyasaya arzında davalı bankanın kusuru bulunduğu sonucuna varılmaktadır. Öte yandan, davacı tacir olup ticari işlem ve eylemlerinde basiretli davranmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük çerçevesinde davacının ticari ilişkide bulunduğu şahıslara ilişkin gerekli araştırmayı yapması, borca karşılık kendisine verilen çeklerin sıhhatlerini araştırması gereklidir. Davacı tarafından bu yükümlülüğe uygun davranıldığı da ispat edilememiştir. Bu durum karşısında, meydana gelen zarara ilişkin davalı bankanın kusuru yanında davacının da müterafik kusurunun bulunduğu gözetilerek tarafların kusur durumlarına ilişkin bilirkişi raporu alınıp sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davalı banka yönünden açılan davanın da reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.


SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 21.03.2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Dava, davacının lehdar olarak hamili bulunduğu, bankaya ibraz edildiğinde "İş bu çek boş olarak kaybedilmiştir. Çekteki imza hesap sahibi .... firmasına ait değildir. Bu nedenle herhangi bir işlem yapılmamıştır." meşruhatı yazılarak, davacıya iade edilen iki adet çek bedelinin, davalılardan tahsili davasıdır.


Davanın dayanağı çek yaprağının, davalı bankanın müşterisi olan diğer davalı ....'ye ait olduğu, bu çeklerde davacı şirketin lehdar olduğu, bankaya davacı şirket tarafından ibraz edildiği, davacı şirket ile davalı şirket arasında herhangi bir ticari ilişkinin bulunmadığı, çeklerdeki keşideci imzasının, davalı şirket yetkililerine ait olmadığı, bir başka ifade ile çeklerin sahte imza ile tedavüle çıkarıldığı konusunda herhangi bir ihtilaf yoktur.


Dolayısıyla, sahte imza ile keşide edilen bu çeklerden dolayı davalı şirketin sorumlu olmadığı konusunda herhangi yerel mahkeme ile Dairemiz arasında da uyuşmazlık yoktur.
Yine Dairemiz kararında açıklandığı gibi, banka müşterisi olan davalı şirketin, çek karnesi bastırılmasına ilişkin bir talebi olmadan, davalı banka tarafından çek karnesi bastırıldığı, İstanbul'da bastırılan çek karnesinin, davalı bankanın... Şubesine gönderildiği esnada, taşınma sırasında kaybolduğu anlaşılmaktadır.


Çözümlenmesi gereken husus, bu şekilde sahte imza ile tedavüle çıkan bu çeklerden dolayı, davalı muhatap bankanın sorumluluğunun olup olmadığının belirlenmesidir.
Muhatap bankanın, müşterisi olan diğer davalının talebi olmadan çek karnesi bastırması ve bu karnenin taşıma sırasında kaybolmasından dolayı, müşterisine karşı sorumlu olacağı konusunda kuşku yoktur. Davalı banka da, çek karnesinin kaybolması üzerine gerekli tedbirleri almış, dava konusu iki adet çekin ibrazı üzerine, "İş bu çek boş olarak kaybedilmiştir. Çekteki imza hesap sahibi..... firmasına ait değildir. Bu nedenle herhangi bir işlem yapılmamıştır." meşruhatını yazarak, ibraz eden davacıya iade etmiştir. Bu şekilde banka, çek karnesi sahibi olan müşterisini, muhtemel zararlardan korumuştur.


Dava konusu olayda, sahte belgelere istinaden çek basımı söz konusu değildir. Banka, müşterisi olan davalı şirket adına, talebi olmadan çek karnesi bastırmış, bu karnenin kaybedilmesi üzerine, müşterisinin zarara uğramaması için de, gerekli tedbirleri almıştır.
Kaybolan bu çek karnesinden iki adet yaprağın, sahte imza ile keşide edildiği ve davacının sahte imza ile keşide edilen bu çeklerde lehtar olduğu, çeklerde davacı imzasından başka, sadece sahte keşideci imzası bulunduğu anlaşılmaktadır.


Dairemizin yerleşik uygulamalarına göre, bankalar, sahte imzalarla keşide edilen çekler için, yasal sorumluluk miktarlarını ödemekle dahi yükümlü tutulamazlar. Yasal sorumluluk miktarından sorumlu tutulmayan bankanın, sahte çekin bedelinden sorumlu tutulması mümkün değildir.


Davacı bir limited şirket olarak tacirdir. Tacir olmanın hükümleri 6102 sayılı TTK'nın 18.maddesinde gösterilmiştir. Konumuzla ilgili olan TTK'nın 18/2. maddesi "Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir." hükmünü amirdir.


Davacı vekilinin Uyap üzerinden gönderdiği 4.3.2015 tarihli dilekçesinde davacı şirketin tekstil ağırlıklı ticari faaliyet gösterdiğini, internet ve diğer teknolojik imkanlarla siparişler aldığını, yine aldığı bir sipariş sonunda dava konusu iki adet çekin müvekkili adına keşide edildiğini, çeklerin davacıya ulaşması üzerine, keşideci adına kendisi ile görüşen şahıslara sipariş edilen tekstil ürünlerini....'da teslim etmek üzere anlaştığını, gerekli irsaliyeli faturayla sipariş edilen ürünleri İstanbul'a gönderdiğini, kendisiyle irtibat kuran şahsın, ...'da başka bir yerden de mal aldım, petrolde buluşalım, burada aktarma yapalım demesi üzerine de petrol istasyonunda aktarmayı yaptırdığını, yapılan işle ilgili hiç bir şüphe duymadığını, çeklerle ilgili sıkıntı ortaya çıkınca durumdan şüphelenerek davalı şirket yetkililer ile irtibat kurduğunu, sonuç alamayınca dava açmak zorunda kaldıklarını beyan etmiştir.

Bu açıklamalardan, davacının çeki kimden aldığı, karşılığında malları kime teslim ettiği, davacı şirket adına bu işleri kimin yaptığı dahi belli değildir. Yine davacının, söz konusu çekin kendisine verilmesi üzerine, malları teslim etmeden davalı bankayı veya davalı şirketi araması halinde, kolaylıkla bu çek yaprakların boş olarak kaybedildiğini, dolayısıyla çekteki keşideci imzasının sahte olduğunu öğrenmesinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır.


Davacı vekilinin açıklamalarına göre, davacının basiretli bir iş adamı gibi hareket ettiğinin söylenmesi mümkün değildir. İddia edildiği gibi telefonla yapılan şipariş üzerine, kimin tarafından keşide edildiğini bilmediği çeki alıp, çek hakkında hiç araştırma yapmadan, tanımadığı kişiye mal teslim eden bir ticari şirket, bu eylemlerinin sonucuna katlanmak durumundadır.


Çeki imzalayıp lehdar olarak davacıya veren kişi, şahsen imzasından sorumludur. Ancak, davacının çeki kimden aldığı dahi, davacı tarafından açıklanmamıştır.


Davacı vekili tarafından dilekçesine eklediği irsaliyeli fatura fotokopisi, okunaksız olduğu gibi, görüldüğü kadarıyla, teslim alan bölümünde herhangi bir isim ve imza da yoktur. Ayrıca, bu faturanın davacı şirketin ticari defterlerinde kayıtlı olup olmadığı, yine davacının defterlerinin usulüne uygun düzenlenip düzenlenmediği de araştırılmamıştır.


Çekin ibrazı sırasında davacı şirket adına atıldığı anlaşın imza dışında, çek üzerinde sadece sahte olduğu belirlenen keşideciye atfen atılan imzası vardır. Bir başka ifade ile geçersiz keşideci imzasından başka imza mevcut değildir. Bu nedenle, davacı geçerli bir çekin hamili olduğu kabul edilemez. Dolayısıyla, davacı şirket, geçerli bir çek hamilinin yararlandığı yasal korumadan yararlanamaz.
Bu nedenlerle davanın reddine ilişkin hüküm, sonucu itibariyle doğrudur. Usul ve yasaya uygun yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun (2) numaralı bentte açıklanan bozma kararına katılmıyorum. 21.3.2016