Anasayfa Hakkımızda Kadromuz Vekaletname Çalışma Alanlarımız İçtihatlar Sorular & Cevaplar Kariyer İletişim

Yol Tarifi

İçtihatlar

Mal Rejimi & Katılma Alacağı Davası



Eşler arasındaki mal rejimlerine ilişkin kurallar 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 202-281. maddeleri

arasında düzenlenmiştir.

 

Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 2010/953E. 2148K. sayılı kararındatakasın olabilmesi için harcı yatırılarak açılmış bir davanın bulunması gerekir” denilerek mal rejiminin tasfiyesi ile ilgili bir talebin mahkeme tarafından görülebilmesi için mutlaka bu konuda usulüne uygun harcı yatırılarak açılmış bir davanın veya karşı davanın bulunması zorunludur. Katkı payı alacağı davası, değer artış payı davası, artık değere katılma alacağı davası gibi mal rejiminin tasfiyesine yönelik davalar kural olarak kişisel hakka dayalı, para alacağına yönelik, nispi harç ve nispi vekalet ücretine tabi olan davalardı. Bu nedenle hak kaybına uğramamak için dava dilekçesinde gösterilen dava değerinin harca esas olarak gösterildiğinin belirtilmesi ve fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması gerekir.

 

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2010/5567E. 2011/2071K. kararında ”davacı dava dilekçesinde fazlaya dair isteklerini saklı tutmadığına göre isteğini bu miktarla sınırlandırmış ve fazlaya ilişkin hakkından da vazgeçmiş sayılacağından, ıslah dilekçesi dikkate alınamaz” demiştir.


 

 

T.C
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2015/8567
KARAR NO:2016/1689



ÖZET:TMK. madde 220 hükmüne göre; eşlerden birinin edinilmiş mallara katılma rejiminin kurulmasından sonra herhangi bir biçimde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği her türlü mal varlığı değerleri o eşin kişisel mal varlığı olarak kabul edilir, bu nedenle karşılıksız kazanma yolu ile elde edilmiş malvarlıkları mal rejiminin tasfiyesine konu edilemez. Eşlerin birbirlerine yapmış oldukları karşılıksız kazandırmalarda bu kapsamda sayılacağından eşlerden birinin diğerine yapmış olduğu karşılıksız kazandırmanın bağış olduğu konusunun duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıkça belirli olması gerekmektedir. Bir eşin diğer eşe ait bir malvarlığına yaptığı her katkının ya da kazandırmanın bağışlama olmayacağı kabul edilmektedir.

 

Davacı vekili, evlilik birliği içerisinde 2000 yılında davaya konu arsanın satın alınarak davacı adına tescil edildiğini, 2002 yılında davacının aldığı 10.000,00 TL emekli ikramiyesi ile arsa üzerine iki katlı evin inşa edildiğini, davalı eşin ısrarlı talepleri üzerine jest olsun diye tapuda taşınmazın davalı adına tescil edildiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 30.000,00 TL katılma alacağı ve 10.000,00 TL değer artış payı alacağı olmak üzere toplam 40.000,00 TL’nin tasfiye tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmişir.

Davalı vekili, davaya konu taşınmazın tek başına davacı tarafından alınmadığını, davalıya ait ziynetlerin satımı ve davalının dikiş nakış işi ile elde ettiği geliri de kullanılarak taşınmazın satın alındığını, davacının psikolojik rahatsızlığı nedeniyle malulen emekli olduğunu, ortak konutu sık sık satma girişimlerinde bulunduğunu, tarafların ortak ve hür iradesi ile tapuda taşınmazın davalıya devredildiğini, yapılan işlemin bağışlama niteliğinde olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava dilekçesinde 06/10/2008 tarihinde yapılan işlemin “davalıya jest olması için” taşınmazın devredildiği hususu belirtilerek davacının bağış iradesini ortaya koyduğunun belirlendiği, 1- Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine, takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. -//


2-Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 285.maddesine göre bağış (hibe), bağışlayanın sağlar arası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak kazandırma yapması olarak tanımlanmıştır. Öğretide ise, bağışlayanın bir karşılık (ivaz) almaksızın, bağışlananın malvarlığında bir artış sağlamak, zenginleştirmek amacıyla malvarlığından belirli değerleri ona vermesi olarak tarif edilmiştir (Aydoğdu, Murat/Kahveci, Nalan: Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, İzmir 2013, s. 344,Yavuz, Cevdet: Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 6. B., İstanbul 2002, s. 222). Her somut olayın özelliklerine göre, bağış iradesi açıkça ortaya konulabileceği gibi gizli (örtülü) şekilde de yapılabilir. Bu nedenledir ki, bir kısım kazandırmalar, bağışa benzese de kazandırmanın salt bağışlama amacıyla yapılmaması nedeniyle bağışlama olarak nitelendirilemez. Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz (TBK 285/3).

 

Evlilik birliğinin ömür boyu süreceği inancının hakim olduğu düşünceyle, ortak yaşamı ve geleceği güvence altına almak amacıyla, beraberlikten doğan dayanışmayla ve karşılıklı güvene dayanarak, örf ve adete uygun olarak eşlerin birlikte yatırım yapmaları bağış olarak değerlendirilemez. Eşler arasında dayanışma, güven ve sadakat esastır. Gelecekte aile üyelerinin yararlanacakları beklentisiyle birlikte malvarlığı edinme çabaları, eşlerden birinin sebepsiz zenginleşmesiyle sonuçlanmamalıdır.
Bu açıklamalar nedeniyle, devredene ağır yükümlülük getiren kazandırmanın bağış olarak değerlendirilmesi için, bağış amacını taşıyan davranış ve iradenin duraksamaya yer vermeyecek şekilde olması gerekir.

Somut uyuşmazlık incelendiğinde; taraflar, 29.11.1995 tarihinde evlenmiş, 18.11.2011 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, 19.06.2013 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Tasfiyeye konu … parsel sayılı taşınmaz 30.06.2000 tarihinde satış yolu ile davacı adına, 06.10.2008 tarihinde ise davacı tarafından satış sebebine dayalı olarak davalı adına tescil edilmiştir. Davacının tanık olarak dinlenen kızkardeşi … … tarihli yargılama oturumunda verdiği ifadede tasfiyeye konu taşınmazın devrinde davalı tarafça bir miktar paranın davacıya verildiği ifade edilmiştir. Davacının, jest olsun diye eşin adına yaptırdığı tescil bağış anlamına gelmez.

Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir(TMK 222. m). Tasfiyeye konu taşınmaz, davalı tarafından edinildiği tarih itibariyle edinilmiş mal niteliğinde olup aksi davalı tarafça TMK 6 ve 222 maddeleri uyarınca kanıtlanamamıştır.

Mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden (TMK 229.m) ve denkleştirmeden (TMK 230.m) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının (TMK 219.m) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin (TMK 231.m) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır (TMK 236/1.m). Katılma alacağı Yasa’dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur.

Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç) değerleri esas alınır (TMK 227/1, 228/1, 232 ve 235/1. m).

Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye tarihi karar tarihidir.
Mahkemece, izah edilen ilkeler ışığında tasfiyeye konu taşınmaz yönünden bozmadan sonra verilecek karar tarihi itibariyle sürüm(rayiç) değeri belirlenerek davacı lehine katılma alacağına hükmedilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.






T.C.
YARGITAY
HUKUK DAİRESİ
ESAS NO.2012/2927
KARAR NO.2012/4997
KARAR TARİHİ.29.5.2012

KATKI PAYI ALACAĞI--DEĞER ARTIŞ PAYI ALACAĞI-BOŞANMA PROTOKOLÜNDE DAVAYA DAİR HAKLARIN SAKLI TUTULMASI
4721/m.202,225,227


ÖZET : Dava katkı payı alacağı istemine ilişkindir.Mahkemece davaya konu taşınmaz davacı tarafından bağışlandığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmiştir.Boşanma davasına verilen dilekçedeki davacının beyanları bütünüyle değerlendirildiğinde davacının bağış iradesi ve kastının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Dosya arasında bu beyanlar dışında davacı veya vekilinin bağış anlamına gelebilecek herhangi bir ifadeleri de yoktur. Ayrıca bu beyandan sonra düzenlenen boşanma protokolünün 3. maddesinde bu taşınmazla ilgili katkı payına dair dava hakları saklı tutulduğuna göre artık erkek tarafından kadına bu taşınmazın bağışlandığından söz etmek mümkün değildir. Bağışlanan taşınmaz bakımından protokolde böyle bir taşınmazın yer alması hayatın olağan akışına da uygun değildir.

Mahkemece, tüm taraf delillerinin toplanarak, davaya konu mal varlığına dair değer artış payı alacağı isteğiyle ilgili işin esasına dair olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekir.


DAVA : İ. K. S. K. aralarındaki katkı payı alacağı davasının reddine dair İzmir 6. Aile Mahkemesinden verilen 19.01.2012 gün ve 1160/61 Sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 29.05.2012 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili karşı taraftan davalı vekili geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı İ. K. vekili, evlilik birliği içinde alınan ve davalı adına tescil edilen 3248 ada 1 parselde bulunan 6 numaralı dairenin alımında vekil edenine ait banka hesabındaki paralar ve işyerinden aldığı nakitle katkıda bulunulduğunu açıklayarak T.M.K.nun 227. maddesine göre mal rejiminin tasfiyesine, faiz ve fazlaya dair hakları saklı tutulmak üzere toplam 20.000 TL katkın tasfiyenin sona ermesinden itibaren yürütülecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı S. K. ( K. ) vekili, davaya konu dairenin vekil edenine ait takılar, şahsi altınların bozdurulması, vekil edeninin çevresinden aldığı borçlarla edinildiğini, evin tadilatlarının da vekil edenince yapıldığını, sonrasında borçların kapatılabilmesi amacıyla davacının da bilgisi dahilinde satıldığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, davacının 08.05.2009 tarihli dilekçesinde davacının ısrarı üzerine ev alma kararının verildiğini, davalının doğum günü olması sebebiyle güzel bir jest olacağı düşünülerek gayrimenkulün davalı adına tescil edildiğini beyan ve ikrar ettiği, bu açıklama karşısında taşınmazın alımında verilen paranın eşe yapılan elden bağışlama niteliğinde olduğu, bunun davalının kişisel malı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar 11.12.2007 tarihinde evlenmiş, 03.04.2009 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne dair hükmün 30.09.2009 tarihinde kesinleşmesiyle, mal rejimi sona ermiştir ( T.M.K.nun 225/2.m. ). Sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden, eşler arasında evlenme tarihinden mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir ( T.M.K.nun 202, 4722 s.Y.nın 10.m. ).

Dava konusu 3248 ada 1 parselde bulunan 6 numaralı daire 26.02.2009 tarihinde davalı adına satın alınarak tescil edilmiş, 14.04.2009 tarihinde dava dışı A.A. satılmıştır. Alım tarihi ve davacının katkıda bulunduğu iddiası ile T.M.K.nun 227. maddesine göre mal rejiminin tasfiyesini istediğine göre talebinin değer artış payı alacağı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

Mahkemece, davacının gerekçede yazılı beyanının bağış niteliğinde olduğundan hareketle davanın reddine karar verilmiş ise de ulaşılan sonuç dosya kapsamına uygun bulunmamaktadır.

Şöyle ki; davacı İ., aleyhine açılan boşanma davasına karşı verdiği 08.05.2009 tarihli cevap ve karşı dava dilekçesinde “evlilik birliği içinde davacının ısrarı üzerine ev alma kararı verilmiş, müvekkilin o ana kadar ki tüm nakit birikimleri ve düğünde takılan takılar bozdurularak 26.02.2009 tarihinde şu anda davalı adına kayıtlı İzmir Konak 3248 ada 1 parselde kayıtlı daireyi almışlardır. Dairenin alımının öncesinde alınan dairenin kimin üzerine kayıtlı olması gerektiği konusunda davalı tarafından ısrarla tek taraflı olarak kendi üzerine kayıtlı olması gerektiği konusunda tartışma çıkarılmış, bu belirsizlik döneminde tapu satışı sırasında kullanılacak olan müvekkile ait fotoğraflar ortadan kaybolmuş, satışın yapılacağı gün gayrimenkulün satımına aracılık edecek emlakçının önünde dahi bu tartışma davalı tarafından sürdürülmüştür. Davalının bitmeyen ısrarı ve tartışmaları sürdürmesi üzerine satış tarihinden 2 gün sonrasının davalının doğum günü olması nedeni ile de güzel bir jest olacağı düşünülerek gayrimenkulün tapu kaydı davalının üzerine yapılmıştır şeklinde açıklamada bulunmuştur. Mahkemece bu açıklamalar içinde geçen doğum günü sebebiyle jest ifadesinden hareket edilmiştir. Ancak bu açıklamadan yaklaşık 4 ay sonra taraflar ve taraf vekillerinin katılımıyla düzenlenerek imzalarıyla tasdik edilen, mahkemece de, onaylanarak boşanma davasına esas alınan 04.09.2009 tarihli protokolün 3. maddesinde “S. K. üzerine kayıtlı bulunan taşınmaz hakkında katkı payına dair her türlü dava hakları saklı kalarak tarafların müşterek ikametgahı olarak evde bulunan menkul mallar açısından bir ihtilaf bulunmayıp özel eşyalar dahil olmak üzere birbirlerinin kabulü dahilinde paylaşım yapılmıştır” yazmaktadır. Görüldüğü gibi 08.05.2009 tarihli dilekçedeki davacı İ.’in beyanları bütünüyle değerlendirildiğinde davacının bağış iradesi ve kastının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Dosya arasında bu beyanlar dışında davacı veya vekilinin bağış anlamına gelebilecek herhangi bir ifadeleri de yoktur. Ayrıca bu beyandan sonra düzenlenen 04.09.2009 tarihli boşanma protokolünün 3. maddesinde bu taşınmazla ilgili katkı payına dair dava hakları saklı tutulduğuna göre artık erkek tarafından kadına bu taşınmazın bağışlandığından söz etmek mümkün değildir. Bağışlanan taşınmaz bakımından protokolde böyle bir taşınmazın yer alması hayatın olağan akışına da uygun değildir.

Mahkemece, tüm taraf delillerinin toplanarak, davaya konu mal varlığına dair değer artış payı alacağı isteğiyle ilgili işin esasına dair olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken davacının 08.05.2009 tarihli dilekçesindeki açıklamalarının bağış niteliğinde olduğu kabul edilerek yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüyle usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 Sayılı H.M.K.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 900 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacıya verilmesine ve 21,15 TL peşin harcın istenmesi halinde temyiz eden davacıya iadesine 29.05.2012 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

 

 

 

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2015/22210
KARAR NO: 2017/17561
KARAR TARİHİ: 26.12.2017

>ANLAŞMALI BOŞANMA DAVASINDAN SONRA, MAL REJMİ "KATILMA ALACAĞI" DAVASI BOŞANMANIN EKİ NİTELİĞİNDE OLMADIĞINDAN VE ANLAŞMALI BOŞANMADA BİR ANLAŞMA YAPILMADI İSE, KATILMA DAVASI AÇILA BİLİR.


Taraflar arasında görülen ve yukarda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.


KARAR

Davacı ... vekili, dava dilekçesinde belirtilen malvarlıkları sebebiyle mal rejiminin tasfiyesi ile alacak isteğinde bulunmuştur.

Davalı ... vekili, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, anlaşmalı boşanma dava dosyası ve boşanma protokolü dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 Sayılı HMK 33. m). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, artık değere katılma alacağı istemine ilişkindir.

Kural olarak anlaşmalı boşanma davasında taraflar arasında akdedilmiş olan boşanma protokolünde yer alan mal rejimi hukukundan kaynaklanan anlaşma maddelerinin mahkeme kararında yer alması veya protokolün mahkemece onaylanması gerekir. Mal rejiminden kaynaklanan talepler boşanmanın ferilerinden olmadığından ayrıca davaya konu edilebilirler.

Mahkemece, davacı ...'in boşanma davasında 09.04.2014 tarihli duruşmadaki “karşı taraftan herhangi bir eşya talebim yoktur” şeklindeki beyanının mahkeme içi ikrar niteliğinde olup görülmekte olan davada davacı aleyhine kesin delil teşkil ettiği, davacının bu ikrarına rağmen görülmekte olan davayı açmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, davacı ...'in beyanında geçen “eşya” kavramının taşınmaz ve taşınır mallar ile boşanmanın feri niteliğinde olmayan mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan “değer artış payı ve katılma alacağı” taleplerini de kapsadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmişse de; ulaşılan sonuç isabetli değildir.

Şöyle ki; boşanma dava dosyasının incelenmesinde protokolün 2. maddesinde “davalı ve şahsım olan davacı birbirimizden tazminat ve nafaka talebimiz yoktur” şeklinde, 3. maddesinde “eşyalar taksim konusunda da anlaşma sağlanmıştır” şeklinde düzenlemeler bulunduğu, davacı ...'in duruşmada “davalı ile boşanma ve ferilerinde anlaştık, buna göre davalıdan herhangi bir şekilde ziynet, eşya, maddi, manevi tazminat, tedbir ve yoksulluk nafakası talebim yoktur” şeklinde beyanda bulunduğu, mahkemece hükmün 3.bendinde “tarafların birbirlerinden tedbir, iştirak ve yoksulluk nafakası, maddi ve manevi tazminat, ziynet ve eşya talepleri olmadığından bu hususlarda karar verilmesine yer olmadığına” ve 8. bendinde “5 maddeden ibaret bila tarihli protokolün aynen tasdikine ve kararın eki sayılmasına” karar verildiği belirlenmiştir. Görüldüğü üzere, gerek protokol içeriği gerekse hükme geçirilen mali hususlara dair hüküm fıkrası ile tarafların karşılıklı anlaşmalarını bildirdikleri imzalarını taşıyan kararın verildiği duruşmadaki beyanları birlikte değerlendirildiğinde; tarafların karşılıklı olarak eşya ve ziynet taleplerinin bulunmadığının kabul edildiği, bunun dışındaki anlaşmanın boşanmanın fer'i (eki) niteliğindeki konulara dair olduğu, mal rejiminin tasfiyesi konusunda bir anlaşma yapılmadığı anlaşılmaktadır. TMK. 166/3. maddesi uyarınca anlaşmalı boşanma kararı için; eşlerin boşanma ve boşanmanın eki niteliğindeki hususlarda anlaşmış olmaları gerekir. Mal rejiminin tasfiyesi boşanmanın eki niteliğinde olmadığından, anlaşma gerekli değildir. Ancak anlaşma olduğu takdirde boşanmayla birlikte hüküm altına alınmasına da yasal bir engel yoktur. Bu bakımdan mal rejiminin tasfiyesine dair bir anlaşma yapılmadığı anlaşıldığından, davacı tarafından eldeki davanın açılmasına engel bir durum bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, mahkemece iddia ve savunma çerçevesinde taraf delilleri toplanarak tartışılması ve tüm deliller değerlendirildikten sonra talebin esası hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu sebeple kabulüyle hükmün 6100 Sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 Sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, istenmesi halinde peşin harcın temyiz edene iadesine, 26.12.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

 

 

 

T.C
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
ESAS: 2013/23669
KARAR: 2014/3820
KARAR TARİHİ:10.03.2014

 

MAL REJİMİ DAVASI, BOŞANMA KESİNLEŞMEDEN BEKLETİCİ MESELE YAPILIR.


Mustafa... ile Tülin... aralarındaki katkı payı alacağı davasının reddine dair ...11. Aile Mahkemesi'nden verilen 26.01.2012 gün ve 1045/79 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR
Davacı vekili, evlilik birliği içinde 2002 yılından önce edinilen taşınmazların bedelinin vekil edeni tarafından verildiğini ve davalı adına tescil edildiğini, davalının evlilik süresince gelir getiren herhangi bir işte çalışmasının bulunmadığını, ancak, davalının haber vermeksizin taşınmazları satmak suretiyle elinden çıkardığını, bedellerini de vekil edene vermediğini açıklayarak fazlaya ilişkin haklarının saklı tutularak 30.000.TL'nin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, davalı adına kayıtlı taşınmazlardan iki tanesinin davacının ikna ve zoru ile satılıp parasının da kendisi tarafından alındığını, ...Yapı Kooperatifindeki hisse bedelleri ile ...bulunan yazlığın bedellerinin vekil edeni tarafından 2002'den önce kendi parası ile satın alındığını, davacının katkısının bulunmadığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu taşınmazların davalıya bağışlandığı, bağıştan dönüldüğüne ilişkin bir vakanın da ileri sürülmediğinden, katkı payı dışında değer artış payına ilişkin bir talebin bulunmadığından davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; taraflar 05.02.1972 tarihinde evlenmiştir. Yanlar arasındaki boşanmaya ilişkin dava dosyası derdesttir. Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin iş bu davaya konu taşınmaza ait tapu kaydına göre; ...sayılı parseldeki 2 nolu yazlık 04.07.1994 tarihinde,...’daki ...ada 24 parselde kayıtlı 16 nolu bağımsız bölüm ise 08.12.2000 tarihinde dava dışı 3. Kişilerden bedeli ödenmek suretiyle satın alınmış ve davalı adına tescil edilmiştir. Bunlardan ...ada 24 parseldeki 16 nolu bağımsız bölüm 23.09.2004 tarihindeki resmi satışla ½'er paylı olarak dava dışı 3. Kişilere temlik edilmiştir.

Bilindiği üzere ve kural olarak, yanlar arasındaki mal rejimi TMK'nun 225/2. maddesi gereğince boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermekte olup mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkı boşanma dava tarihi itibariyle doğar. Ancak, bu hakkın kullanılabilmesi ve tasfiyeye karar verilebilmesi için boşanma davasının olumlu sonuçlanarak kesinleşmesi zorunludur. Somut olayda, taraflar arasındaki ...4. Aile Mahkemesi'nin 2013/1427 Esasında (bozmadan önce 2010/1019 Esas) kayıtlı boşanma davası karara bağlanmamıştır. Öte yandan, HGK'nun 27.06.2012 tarih, 2012/8-268 Esas ve 2012/420 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere; boşanma davası mal rejiminin tasfiyesinden doğan alacak davası için bekletici mesele yapılması ve boşanma davasının olumlu sonuçlanması halinde, iş bu davada toplanacak tüm delillere göre bir değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonucuna göre bir karar vermek gerekirken; belirtilen temel koşul gerçekleşmeden yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.


Davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulüyle Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollaması ile halen yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK'nun 388/4. (HMK. m. 297/ç) ve 440/I. maddeleri gereğince Yargıtay Daire İlamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunabileceğine ve 21,15 TL peşin harcın istek halinde davacıya iadesine 10.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.







T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/11076
KARAR NO : 2013/4558
KARAR TARİHİ,:28.03.2013


DAVA TÜRÜ : KATILMA ALACAĞI VE DEĞER ARTIŞ PAYI

ÖZET:Taraflar arasında devam eden boşanma boşanma davasının açılmasıyla davacının mal rejiminden kaynaklanan alacak hakkı doğmuştur.

Ancak tasfiyeye karar verilebilmesi için boşanma davasının sonucunun beklenmesi ,boşanma davasının olumlu sonuçlanması ve kesinleşmesi halinde toplanacak delillere göre bir karar vermek gerekir.


K A R A R

Mahkemece, taraflar arasındaki boşanma davası halen derdest olup dava şartı gerçekleşmediğinden davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar arasındaki mal rejimi TMK'nun 225/ 2. maddesi gereğince boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermekte olup, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkı boşanma dava tarihi itibariyle doğar.Ancak bu hakkın kullanılabilmesi ve tasfiyeye karar verilebilmesi için boşanma davasının olumlu sonuçlanarak kesinleşmesi gerekir.

Somut olayda taraflar arasında devam eden boşanma davası bulunduğu saptandığından bu boşanma davasının açılmasıyla davacının mal rejiminden kaynaklanan alacak hakkı doğmuştur.

Ancak tasfiyeye karar verilebilmesi için boşanma davasının sonucunun beklenmesi ve HGK'nun 27.06.2012 tarih 2012/8-268 Esas, 2012/420 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere boşanma davasının bekletici mesele yapılarak, boşanma davasının olumlu sonuçlanması ve kesinleşmesi halinde toplanacak delillere göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüne, Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollaması ile halen yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA , taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 21,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 28.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.








T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO. 2012/8-268
KARAR NO. 2012/420
KARAR T. 27.6.2012

ALACAK DAVASI- MAL REJİMİ- KATKI PAYI ALACAĞI -GÖRÜLEBİLİRLİK KOŞULU- BEKLETİCİ MESELE


ÖZET : Dava, mal rejiminden kaynaklanan alacak isteğine ilişkindir. Katkı payı alacağının istenebilmesi için eşler arasında geçerli bulunan edinilmiş mallara katılma rejiminin sona ermesi gerekmektedir. Tarafların evliliği hukuken devam ettiğine göre, mal rejimi sona ermemiş ve davanın görülebilirlik koşulu gerçekleşmemiştir. Ancak, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir. Bu bakımdan mahkemece yapılacak iş; taraflar arasındaki derdest boşanma davasına ilişkin dava sonucunun beklenmesi, boşanma davasının olumsuz sonuçlanması durumunda davanın görülebilirlik koşulu gerçekleşmediğinden şimdiki gibi davanın reddine karar verilmesi, boşanma davasının olumlu sonuçlanması halinde ise, hükmün kesinleşmesinin beklenilmesi ve tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde delilleri toplandıktan sonra elde edilecek sonuca göre bir karar verilmelidir.

Taraflar arasındaki “Katkı Payı Alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 1.Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 4.12.2009 gün ve 2009/645 E., 2009/823 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 6.12.2010 gün ve 2010/3289 E., 2010/5847 sayılı ilamı ile,

( ... Davacı vekili, dava dilekçesinde tarafların 1988 yılında evlendiklerini, evlilik birliği içerisinde edinilen 808 ada 562 parselde kayıtlı 32 nolu daire, 34 BM ... ve 34 DR ... plakalı araçlar, adresi açıklanan taraflara ait işyerlerinde bulunan tüm menkul mallar ile müşterek hesaplarında bulunan paralara katkısı sebebiyle fazla hakları saklı kalmak üzere 140.000,00 TL.nin faiziyle birlikte davalıdan alınmasına karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, henüz boşanmanın gerçekleşmediğinden tasfiyenin sözkonusu olamayacağını, dava şartının bulunmadığını bu nedenle davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, TMK.nun 225 maddesine göre mal rejiminin tasfiyesinin istenebilmesi için boşanma hükmünün kesinleşmesinin gerektiği, bu şartın gerçekleşmediğinden talep hakkının doğmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, mal rejiminden kaynaklanan alacak isteğine ilişkindir. Eldeki dava, 4721 sayılı TMK.nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden sonra 10.9.2009 tarihinde açılmıştır. Taraflar arasındaki boşanmaya ilişkin dava dosyası Bakırköy 1. Aile Mahkemesinin 2009/429 Esasında derdest bulunmaktadır. Katkı payı alacağının istenebilmesi için eşler arasında geçerli bulunan edinilmiş mallara katılma rejiminin ( TMK. 218-241.md ) sona ermesi gerekmektedir. ( TMK.nun 225.maddesi ). Tarafların evliliği hukuken devam ettiğine göre, mal rejimi sona ermemiş ve davanın görülebilirlik koşulu gerçekleşmemiştir. Ancak, TC Anayasasının 141. maddesinin son fıkrası ve HUMK.nun 77.maddesi hükümlerine göre; davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir. Bu bakımdan mahkemece yapılacak iş; taraflar arasındaki derdest boşanma davasına ilişkin dava sonucunun beklenmesi, dava dosyasının bekletici mesele yapılması, boşanma davasının olumsuz sonuçlanması durumunda davanın görülebilirlik koşulu gerçekleşmediğinden şimdiki gibi davanın reddine karar verilmesi, boşanma davasının olumlu sonuçlanması halinde ise, hükmün kesinleşmesinin beklenilmesi ve tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde delilleri toplandıktan sonra elde edilecek sonuca göre bir karar verilmelidir. Mahkemece yukarıda açıklanan hususlar nazara alınmadan yazılı nedenlerle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır... ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, hükmün tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.06.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.